29 Aralık 2011 Perşembe

KIRMIZI BAŞLIKLI NOEL BABA'NIN KIZI

Her yeni yıl öncesi bütün dileklerimi yazarımm temiz beyaz bir sayfaya..
oluyor veya olmuyor..
önemli olan ne hissettiğinn
duyduğun heyecan
yeni yıldan beklediğin umutlarr..

30 Kasım 2011 Çarşamba

AMAZON

Savaşçı bir kadın..
Ayakta kalmaya bile savaşmıyor
Ruhuyla sevişiyor
Kötülüklerle oynaşıyor
Etrafında iyilik meleklerii
Şansı hep yaver gidiyor..



4 Kasım 2011 Cuma

POKERING

poker havasında dileklerim
tek kelimelik ilişkilerim

25 Ekim 2011 Salı

Ey! Kara bulutlar, çekil üstünden güzel ülkemin

Yazarken kelimelerin anlamsızlaştığı bir dünyada yaşıyoruz maalesef.. Savaşlar,ölümler,sefalet,açlık.. Son günlerde ülkemizde yaşanan olumsuzlukları yazan,duyan,gören hangi kişinin boğazı düğümlenmiyor ki? Önce 24 askerimizin şehit haberi, ardından Van'daki deprem, hepimize
"Ey! Kara bulutlar, çekil üstünden güzel ülkemin.." dedirttiriyor.
Bölücülük hareketlerine inat Türkiye tek birlik olmak için savaşıyor. Şehitlerimizin anısına yürüyoruz.Hepimiz canla başla Van 'daki depremzedeler için yardım paketleri hazırlıyoruz.SMS'ler gönderiyoruz. Her ne kadar ilahi adalet diye düşünsek ya da basının "Van'da olsa da üzüldük.." gaflarına rağmen deprem kimseyi tanımıyor.Utanıyorum bile, azıcık eski bile olsa verdiğimiz eşyalardan..Eğer yardım paketleri hazırlıyorsanız üstüne içinde ne olduklarını yazan bir kağıdı yapıştırın ki yaptıklarınız "Allah'a emanet olmasın!".
Bir kaç not:
-Depremde bir duvarı yıkılan cezaevinden kaçan 300 mahkumdan 50si ailesini gördükten sonra tekrar cezaevine döndü.
-Facebookta nefret patlaması yaşandı. Twitter'da aktivistler organize olmaya çalıştı.
-İsrail,ABD gibi ülkelerin yardım talepleri reddedildi. Azerbeycan ve Bulgaristan'ın yardımları çoktan yola çıktıkları gerekçesiyle geri çevrilmedi.
-Kendisine siper olan birinin cansız bedeniyle kurtarılmayı bekleyen Yunus yaşama veda etti..
-Arama kurtarma yapan Mehmetçik terör saldırısına uğradı.

21 Ekim 2011 Cuma

KAPİTALİZM SEKSE KARŞI

Alternatifi olmayan bir sistemin içerisindeyiz. Adı: Kapitalizm.

Sabah 9 akşam
6 veya daha fazlası.
Sürekli ofis ortamı,
Bilgisayar başında tüketilen saatler. .

Weber'in dediğine gibi özgürlüğümüz "Demir Kafes"..
Bedenimiz sıkışmış 4 duvar arası
Sevmeye zaman yok,
Ruhumuz yorgun..





20 Ekim 2011 Perşembe

KARİZMATİK OLMANIN YOLLARI

"Yaygın görüş karizmanın yüzde 50 doğuştan geldiği, yüzde 50 öğrenildiği yönünde. Uzmanlar eğitimlerle karizmatik olmanın mümkün olduğunu söylüyorlar. İşte size karizmanızı geliştirmek için birkaç ipucu:
◊ Gülümsemek çok önemli, insanlara sık sık gülümseyin, selamlaşırken hafif tebessüm edin. Etrafınıza hep pozitif olun.
◊ Empati kurun, kendinizi karşınızdakinin yerine koyun. Acısını anladığınızı hissettirin. İnsanlar sizin onları anlamanızı ister.
◊ Güvenilir olamalısınız, insanlarda güven hissi uyandırmalı, onların güvenini sarsacak hareketlerden, sözlerden kaçınmalısınız.
◊ Saygı gösterin. Konuştuğunuz kişi kim olursa olsun herkese eşit ve saygılı davranın.
◊ Neye inandığınız konusunda kesin bir fikriniz olmalı.
◊ Sakin olun ve kendinize güvenin. Karizma kendine güvenle aynı anlama gelmez ama kendine güvenmek sizi daha karizmatik yapacaktır.
◊ Araştırmalara göre karizmatik kişiler duygulara hitap etme konusunda çok iyiler, karşılarındaki kişilerin duygularını hissediyorlar.
◊ Konuşmanızla beden diliniz örtüşsün. Diğer insanların konuşmalarını dinleyin, kötü ve iyi beden dili örneklerini görün. Kendi beden diliniz hakkında bir düşünün. Konuşmalarınız beden dilinizle örtüşüyor mu? Yoksa tedirgin, sıkılmış mı duruyorsun? Ayna karşısında pratik yapabilirsiniz. Gözlerinizi, ellerinizi nasıl kullandığınıza bakın.
◊ Konuşmadan önce düşünün, eğer söylecek önemli bir şeyiniz yoska sessiz kalın. Önemli birşey söyleyin ve kendinizden emin olarak söyleyin. Sakin, açık ve net, doğru ses tonu ve vurgulamalarla sürdürün konuşmanızı.  
◊ İnsanlara onlara nasıl davranılmasını istiyorsan öyle davran. Tanıştığın her kişiye, önemli olduğunu hissettir. Diğerleri konuşurken dikkatlice dinle, göz kontağı kur, kişiyi dinlediğini belli et. İnsanlara özel olduklarını hissetir, mesela isimleri hatırla, gülümse.
◊ İnsanlara iltifat edin. Çünkü iltifatları hatırlar insanlar, dolayısıyla sizi de hatırlarlar. Tabii iltifat ederken ölçüyü kaçırmamakta fayda var."


Alıntı: Burcu Özçelik http://www.yenibiris.com/

10 Ekim 2011 Pazartesi

CEBİT BİLİŞİM FUARI

Cebit bilişim fuarından ziyade cebit insan fuarı demek daha doğru olur. Genelde ilk 2 gün -perşembe ve cuma profesyonellerin katılımı, haftasonu ise daha çok toplamacıların ziyaret ettiği fuar amacından sapmaya az kalmıştı. İnsanların fuarlara bakış açısı daha çok eşantiyon toplama olarak sınırlı maalesef.Bir kaç istisnaları ayrı tutarak tabi. Onun dışında sorulan sorular da çok garip.
-Sizin binanız kaç katlı?
-Maaşınız kaç?
-Canlı borsa yayınını nerden takip edebilirim? Ne alaka. Borsalar birliği değil misiniz?
Gibi sorular çoktan literatüre geçti bile.

29 Eylül 2011 Perşembe

Ofis masam çok dağınık
Kafamsa çoktan dağınık
Biraz soluklanmak için
Biraz yazı yazayım dedim.

Çok saçmalamakla alakalı
Ciddiyetse biraz fazla pahalı
Ciddi olmadığım zamanlarda ödediğim bedellere bağladım

Çok rahat biraz batar
Herkese batar.
Bazense gemiler batar
Gün batar
Güneş doğar..

Ama ciddiyet yine pahalı
Ben o lükslerin içinde büyüdüm
Rahatlığımı bıraktım
Bedelini ödedim
Saklambaç oynadım
Aklımı oynattım.

22 Eylül 2011 Perşembe

ŞÜKRİ(YE) SARAÇOĞLU'NA KADIN ELİ DEĞDİ.

Dünya'da bir ilk olmalı, statta sadece kadın ve çocukların izlediği bir futbol maçı.
"Siz erkekler! Gün gelecek evde karınızın maçtan gelmesini bekleyeceksiniz." desek bir tarafınızla gülerdiniz. Artık yeni nesil babasıyla değil de, annesiyle el ele yanında sütünü de alıp maça giderek büyürse hiç şaşırmayın. Bundan sonra cezasız oynanan bütün maçlara böyle bir ceza gelsin, razıyız. Şükri(ye) Saraçoğlu'na kadın eli değdi. Güzel olmadı mı? Küfürsüz bir maçtı."İbne Trabzon Olamazsın Şampiyon!" dışında..
Masum, samimi tepkilerimiz vardı.
Totem yaptık.
Rujumuzu sürüp süslendik.
Lacivert sarı ojelerimizle renklendik.
Göz kalemlerimizle FB yazdık.
FB formalarımızı giyindik.
Elimizde telefon sürekli resim çekindik.
Hatıra pozları verdik.
Anneler vardı
Çocuğunu getiren
Kucağında emziren
Yanında kurabiyesini yediren
"oğlum küfür etme,ayıp" diyen ..

Fenerbaheçeye gelince top "aaaaay" dedik heyecanla.
Rakibe gelince "yuhh" diye bağırdık masumca.
4dk uzatmalarda bir gol atıldığında
Ofsayt olduğunu bilmeden
Gol sandık..

İşte böyle hikaye bizimki de..

18 Eylül 2011 Pazar

ASMALIMESCİTTEKİ MASA TARTIŞMASI

Geçtiğimiz aylarda zabıtanın Asmalımescitteki masaları ani bir şekilde kaldırmasıyla hepimiz şok olmuştuk.İlk olarak Ramazan dolayısıyla mı kalıdırıldı gibi bir izlenim oluşmuştu ve bir ay sonra eski haline döner diye umut ediyorduk. Ne zaman Ramazan bitti. Masalar  konmadı. Üstüne Cihangir deki masalar toplatıldı. Anladıkki Beyoğlu Belediyesi'nin ciddi hesapları (!) var. Belediye olarak haklı veya haksız sebepleri var. Örneğin, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan,dükkanların büyüklüğü, müşteri kitlesi, ruhsatları vb şeylere baktıklarını söylüyorlar. Restorant ruhsatı olmayan bir dükkan bile gece bar olabiliyor. Bknz. hizmet sonrası aldığınız fişlere. Mesela sabah bir turizm şirketi olan dükkan 6'dan sonra nargile hizmeti verebiliyor. Dükkan sahibi büyüklüğüne bakmadan ezbere masa koyabilmiş şimdiye kadar dükkanın önüne.
Amaç, kalabalığı azaltıp müşteri memnuniyeti sağlamak olsa da dükkanları kontrol altına almak gibi geliyor. Yani bir taraftan usulsüzlüğü azaltmak ama bir taraftandan da verilmiş hakları geri almak.. Umarım belediye, hem dükkan sahipleri hem Asmalı'nın asıl sahipleri ile güzel bir noktada uzlaşan kararlar alınır.
 Belli bir kültüre sahip bir yer Beyoğlu.
Yasaklamalarla bastırılmak yerine
Yeni bir kültürü ortaya çıkaran bir yer.
Bu yasakla da varolmayı bilen..

16 Eylül 2011 Cuma

KAPLUMBAĞACILIK

Hangimiz oyun içinde olduğumuzu farkedeceğiz?
Bu oyunu oynamaktan vazgeçip, kendimizi değiştireceğiz?

İnsan kılığında dolaşıyoruz el mecbur
Ruhumuz da kaplumbağa zorunlu..

Dört duvar arası eşittir
Kabuğa sıkmış bedenler..
Yerinde sayan beyinler..

Kaplumbağacılık oynamak esas göreviniz..
Sakın değişmeyiniz..

13 Eylül 2011 Salı

MASABAŞI KÖLESİ

Kölelik, modern zamanlarda sıkça karşımıza çıkan bir kavram olmamasına rağmen eski çağlardan beri 19.yüzyıla kadar farklı biçimlerde varolmuştur. Ya anne babası köledir,ya savaşta tutsak edilmiştir ya da cezalandırılmıştı ki o yüzden köle olmuştur. O zamanki köleler vatandaş bile sayılmıyordu çünkü bütün hakları elinden alınmıştı varolma hakları bile.
düşüncelerini bile söyleyemezdiler
zaten insan değildirler.
 O zamanlar hiçbir hakları yoktu
 insan kılığındakiler kölelerdi
Modern zamanlarda adı değişti sigortalı(sız) çalışan oldu.
Tek çare vardı azat edilmekti..
Masabaşı kölesi koydum adını.
Hak ve özgürlükleri vardı.
 Birer vatandaştı.
 Tarlada çalışmazdı
Masanın başındaydı..
Tek bir yol vardı
 O da kovulmaktı..
Yoksa para alamazdı Tazminat da.

6 Eylül 2011 Salı

YALAVA

Bir türlü söyleyemiyorum şu Yalavayı pardon yalovayı.. Çok zor geliyor okunması.Bayramda gitme fırsatı buldum. İstanbul çevresinde yazlıkçılar için güzel bir yer. Depremden sonra daha çok sağlamlaştırmışlar binaları..Her bina için böyle değil tabi..
Denizi analarla dolu..
iskelesi babalar..
Motorla açılırsan denizi süper..
Ama yeşillik,
salıncakta sallanmalık
Yollarda bisiklet sürmelik,
havuza balıklama atlamalık.. Güneşi güzel de yakıyorr... Maşllahh.

31 Ağustos 2011 Çarşamba

ŞEHRİN POSTMODERNİZMİ


Aslında şehirdir hapis gibi
Problemleriyle içine yutan
Damarlarından seni akıtan
İçine sokan
Ya da içinden çıkarmayan..

by shakogun
Seni yaşatan
Ya bir mahalle kenarında
Ya da bir sahilin köşesinde..

Sesin olup haykırmaya
Gölgen gibi susmaya
Razıdır seni boğmaya,
Sokağında kaybolmaya..

Cinsiyeti olmayan
Duygularıyla kavuran
Neşesiyle ağlatan..

Şehrin kalbidir
Kalbinin sahibi..

30 Ağustos 2011 Salı

28 Ağustos 2011 Pazar

BAYRAM SEVİNCİ

Hadi bakalım napıyoruz byramda
Erken kalkıyoruz
Bayramlıklarımızı giyiniyoruz
Büyüklerimizin ellerini öpüyoruz
Çaktırmasak da harçlık bekliyoruz
Feysbukumzda Barış Manço şarkısı paylaşıyoruz
Misafir bekliyoruz
Misafirliğe gittiğimizde
Nerde o eski bayramlar muhabbetini dinliyoruz
Şeker yiyoruz
Şeker topluyoruz
Kısacası şeker komasına giriyoruz.
Bütün rehberimize bayram mesajı çekiyoruz.
Bayramın 3. günü normal hayatımıza dönüyoruz.
Bayram tatili bitip işimize döndüğümüzde
Bir sonraki bayramı bekliyoruz..

Herkese iyi bayramlar..

25 Ağustos 2011 Perşembe

ŞANSLI MIYIZ,YOKSA ŞİZOFREN Mİ?

Toplumca çeşitli duygularımız var
Sosyal medyalarda kimliklerimize bakın şöyle bi
Hepimiz kendi içimizde bastırılmış duygularımızın adıyız aslında
Kimimiz bir türk annesini canlanırıyor
kimimiz bir dizideki sarhoş olabiliyor
Kimimiz sözcüklerini otokontrolden geçirmeyen bir şizofren.
Kimimiz ciddi,duygularını dışavuramıyor galiba..

Şanslı mıyız acaba? 
Çünki eğleniyoruz boşveriyoruz. 
Şizofrenik miyiz?
Aslında ciddiyetle bakınca..

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Eka Pada Rajakapotasana / Tek Bacaklı Kral Güvercin



Kraliçe, çakralarımı açıcam
Bana yardım et dedi

Fakat yerinde yoktu
Arkasına baktığında
Kral bozuntusu

Yalnızlığın kölesi miyiz biz
Dedi halkına
Halk diye birşey de yoktu aslında..
Baktığında ardına

Birazcık daha kımıldandı yerinde.
Çakralarını açmalıydı en nihayetinde

Bilmem kaçıncı yüzyılda
Baroktan kalma bir zamanda

Bir güvercin girdi içeri
Fakat haber getirmedi
Asli görevi başka birşeydi


Kraliçe kralın yerini aldı
Bunu çok önce yapmalıydı

Tek bacaklı kral güvercin oldu
Hem sonsuza dek mutlu,
Hem çakralarıyla huzurlu..

Eka pada rajakapotasana..





20 Ağustos 2011 Cumartesi

foo foo

Napıyorsun sen ya! dedim
Otur da şuraya
konuşalım doğru düzgün
Bırak abuk subuk sesler çıkarmayı
Bi kendine gel!

Açtım müziği
koydum kahveyi
Ohh ..

Saçım başım dağınık
Kaç gündür evdeyim
İki makyaj yap da bi renklen!

Damarlarımdan aktığında
Herşey güzel
Ne açlık ne sussuzluk
Tek ihtiyacım var
O da kafein..

Kendime geldim
Operayı bıraktım
Bunu yazdım
Şekillendim..

Carlos Santana - Foo Foo choucoune92

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Sezarı sak-lasak da mı yasaklasak yoksa sezarı sak-lamadan mı röportaj yapsak?!

Benim güzel türkçem heryere kayıyor derlerdi de pek inanmazdım. İşte başıma gelen en güzel iletişimsizlik örneği, bu bana ders olsun. İki sene bunun yüksek lisansını yapsam böyle bir ders çıkmazdı herhalde pratikte.
Her zamanki 'ben'..
Pat diye herşeyi söyleyen..
Bi heves sardı beni kaç gündür
Gazetecilik merakım yüzünden..
Kendi kendimin patronuyum ya!Herşeyi kendim yaparım ya! "Röportaj yapar mısın benle?" deyiverdim daha yolun başında olan birine. Önceden tanıdğı için beni, delidir ne yapsa yeridir diyerek güzel bir şekilde evet dedi önce. Hatta takılarak dergileri için yapıcak röportajların en başına alıcağını söyledi. Ne de olsa deliyle uğraşılmaz(!)..
Yine bir hevesle radyo televizyonda okuyan bir arkadaşımla sabaha kadar soru hazırladım ilk röportajım ya acemilik bari biraz hazırlaniyimm dedim. Ertesi gün ise arkadaşımın söylediği üzerine ses kayıt cihazı aramaya koyuldum. Aklınızda bulunsun Tünel'de Gözde müzikte Ercüment abi var.Ton ton bir amca. Nostaljik bir ses kayıt cihazıyla, fi tarihinden kalma bir fotoğraf makinesi verdi. Profesyonel biri gibi hazırlandım yani bunları kiralayacak kadar..O bana şaşırdı ben kendime..
Velhasıl akşam taksimde buluşup,cihangire götürdüm Sezar'ı. Her zaman gittiğim Firuz cafeye. Her gittiğimde oturduğum masaya oturduk, oturur oturmaz da yüzsüz olan ben masaya koydum defterimi pembe kalemimi ses kayıt cihazımla fotoğraf makinemi.. Biz onlara onlar bize bakıyor..En sonunda Sezar "Ben şaka yaptığını düşünmüştüm." diyerek tepki verince aldın mı boyunun ölçüsü sevinç hanım dedim kendi kendime ve saygı duydum iyi niyetini bildiğimden. Sonradan anladıkki aslında ortada bir yanlış anlaşılma var. Laf arasında sorduğum bir sorudan "1dk ya sen benimle mi röportaj yapmak istiyordun" deyince "1 dk ya sen şaka mı yapıyorsun" dedim. Bunu düşündüğüne inanamıyorum ki aslında" benim röportaj vermek" istediğimi düşünmüş  ve gerçek ortaya çıkınca "neden olmasın" diye yüzündeki gülümsemeden yanlış birşey yapmadığımı
anladım. Ve bu röportajı bir sonraki buluşmaya "sak"ladımm ehueheuehe..

Not:Kiraladığım ses kayıt cihazı belki işe yaramadı ama fotoğraf makinesiyle fotoğraf çektik..



15 Ağustos 2011 Pazartesi

ZENCİ BARBİ

size barbiyi tanıtmadım.resmini koymadım.adını yazmadım.
yaşadıklarından hissettiklerinden bahsetmek daha önemli
kaç kişiniz ne düşündüğünüzü söylüyorsunuz ki?
gecenin 5inde ayakta durmam bunları yazmam normal mi
herşey barbi için
zenci barbim
çirkin..
dudaklarında boya yok
gözlerinde yalan yok
olduğu gibi bakıveriyor..
Elleri yıpranmış yemek pişirmekten
temizliğe gitmekten..
bu barbi başka barbi
zenci barbi..



Not:Kendi barbimi kendim giydirdim.Zenci fakat güzel ve dudakları boyalı..Zaten "zenci barbi"min resmini koymadım..

12 Ağustos 2011 Cuma

ben sevincim

Ağustosun onikisi.
Muhtemel ağladım ben de her çocuk gibi
Bu yüzden mi doğum günlerim gergin geçer ki..
Adıma inat hüzün ve sevinç çelişkisi..

Büyüdükçe geçiyor gibi
Alıştıkça sanki

Biraz daha sindirdikçe hayatı 
Hafifliyor varolmanın dayanılmaz ağırlığı..

Hiçbirşeyden memnun olmama hali
Tatminsizlik bence benimkisi

Halbuki severim geçmişle geleceği
Aslında biraz kibir, bozar bütün herşeyi..
Kaçırır bütün hevesleri..
Varolan sadeliği..
Gizliden inceliği..

Umutların içindeki yaşanmışlık
Yaşanmışlıkların içindeki benliğim
Benliğim içindeki sevinçlerim
Şikayetlerim, sevişlerim
Nefret edişlerim, gülüşlerim
Affedişlerim..
Hepsi aslında benim
yani ben sevincim..






10 Ağustos 2011 Çarşamba

Ankara'lı Olmak Demek..

Ankara'lı olmak demek,

Çok şey demek hele ki çocukluğun orda geçmişse..

Sallamayın sevmeyenleri
Ankaralı olmayanın anlayamayacağı birşey çünkü bu..

O şehirle büyümek
Büyüdükçe,
Gecekondu olan yerlere kocaman binalar dikildiğini görmek
Büyüdükçe,
Babannemin eskiden buralar tarlaydı dediğini dinlemek

Gençlik Park'ında,salıncakta sallanırken ben, 
Dedemin nargile içmesi
Küçükken gittiğimiz parkın büyüyünce de aynı yerinde durması demek...

90ları sonuna kadar yaşamak
Sokakta evcilik oynamak,
Evde kimse olmayınca komşuya gitmek
Atakule'de doğum günü kutlamak demek

Portakal Çiçeği sokağından her defa geçişimde
İlkokul günlerimi hatırlamak,
İlkokul arkadaşlarınla büyüdüğünde
Bir yerlerde karşılaşmak,
Hatta aynı üniversitede okumak bile demek..

Kızılay'a her gidişimde meclisin önünden geçmek
Bir gece yarısı arkadaşlarımı toplayıp çifliğe gitmek..
Dikmen Vadisinde gazoz-çekirdek demek..

Gün batımında odama dolan turuncu ışıkla yaşam sevinci bulmak
Gece penceremden bakan ağaçlarımla konuşmak
Herşeyden önemlisi Atatürk'ümle aynı yerde uyumak demek..

Boşuna düşünmeyin,
Ankara'yı sevmek için..
Bilemezsiniz,
Ankara'lı değilseniz..













8 Ağustos 2011 Pazartesi

Bir Tutam Yemek Tarifi

Bugün size bir tutam yemek tarifi vereceğim. Hem okuması kolay hem yapması..

Gavurdağı salatası:

Evde bulduğunuz bütün yeşillikleri ince ince doğrayın. Salataya en çok yakıştırdığım şey özellikle nane. Naneyi de aynı şekilde bütün salataya homojen bir tat vermesi için ince doğramanızda fayda var. Bu salatanın en önemli özelliği nar ekşisi ve ceviz. Fakat isteğe göre de değişebilir. Nar ekşisi ve limonu ve birazcık yağı yeşillikleriniz ve domateslerinizle karıştırdıktan sonra üstünü cevizle süsleyebilirsiniz.

Makarna salatası:

Makarnaları haşlayın. Önemli bir ayrıntı: suyu kaynadıktan en fazla 10 dk sonra makarnalarınızı süzün. Fazla kaynattığınız zaman denenmiştir ki makarnanız hamur olur. Bir kenarda kornişonlarınızı ince ince doğrayınız. Garnitürlerinizi sudan geçiriniz. Bir diş ezilmiş sarımsakla birlikte makarnanızla hazırladğınız bu içi karıştırınız. Ardından mayanoz ve yoğurdu damak zevkinize göre ekleyiniz.

Şarap Kadehinde Spangle:

Dürüst olacağım, spangle hazır. Soğuk sütün içine koyduğunuz hazır spanglenizi kaynayana kadar karıştırınız. Kaynaması biraz zaman alabilir. En sonunda tadacağınız tatlıyı düşündükçe severek karıştıracağınızdan eminim. Kaynadıktan sonra da karıştırmaya devam edin ki hem yüzü tutmasın hem dibi...Bir kenara koyduğunuz şarap bardaklarının içine sütle ıslattığınız kedi dilimini kırıp koyunuz. Ardından kıvama gelmiş tatlınızı şarap bardaklarına dökünüz. Süt ve hazır beyaz krem şanti tozunu çırpın,fakat az bir süre buzdolabında beklettikten sonra tatlının üstüne koymaya yakın bir süre tekrar çırpınki daha çok kabarsın. Ardından tatlınızı naneyle süsleyebilirsiniz.

Afiyet olsun..

6 Ağustos 2011 Cumartesi

AĞUSTOS KONUĞU

Odama bir an giren uçucu bir böcek
-Arıdan irice, kanatları renkli-
Dolaştı bir süre, vızıldamadan.
Sonra bulup yolunu pencerenin
Çıkıp gitti

Bir öykü çeviriyordum Çehov'dan
Masamda bira bardağı
-Odam, kitaplarım,olağan dünyam-
Tül perdede ağustos ışınları

Tanık oldu yaşamıma
Bu uçucu böcek, sadece bir an
Çıkıp gitti sonra
Tıpkı yaşamıma bir an katılan
Sonra yitip giden bir sevgili gibi
Ataol Behramoğlu

4 Ağustos 2011 Perşembe

Janis..

Summertime,
Child, your living's easy.
Fish are, fish are jumping out
And the cotton, Lord,
Cotton's high, Lord so high.

Your dad's rich
And your ma is so good-looking, baby.
She's a-looking pretty fine to me now,
Hush, baby, baby, baby, baby now,
No, no, no, no, no, no, no,
Don't you cry, don't you cry.

One of these mornings
You're gonna rise, rise up singing,
You're gonna spread your wings, child,
And take, take to the sky,
Lord, the sky.

But until that morning,
Honey, n-n-nothing's going to harm ya,
No, no, no no, no no, no...
Don't you cry — cry.


Janis Joplin - Summertime (Live Grona Lund 1969) robeu

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Money

Uganda
Bugün Türk-Uganda iş konseyimiz vardı ve Ugandalı heyeti misafir ettik. Çok tatlılar fakat gözlerinde çoğunun aynı ifade: Bezmişlik, bıkkınlık. Bunda bağımsızlığı kazandığından bu yana birçok askeri darbe yaşamış olmasının payı var mıdır ya da içsel problemlerinden biri olan salgınların olması mıdır bilemeyiz. Üstelik salgınların en büyüğü AİDS olduğu ve bunun batıların neden olduğu sanılan fuhuşun etkisi olduğu kabul ediliyor. Ekonomisi tarım ve hayvancılık da olsa orta sanayi bakımından Afrika ülkeleri arasında iyi bir konumda sayılır. Eğitim durumu ise içler acısı. Yalnızca 9 yüksek öğretim kurumu mevcut ve bu çağda gençlerin sadece yüzde 1 'i eğitimden faydalanabiliyor. Okuma yazma oranı ise ortalama yüzde 48. Uganda halkının yarısından fazlası Müslüman olmasına rağmen Batılı kaynaklar bu oranı yüzde 7 olarak yansıtmaktadır. Fakat herşeye rağmen gözlerinde umut hala vardı..

Money
Fotoğraf çekimlerinde 333 demek tarihe karışıyor. Çünkü "Money" dediğimizde, "i" yi söylerken dudaklar yukarı doğru kalkıyor ve mimiklere içten bir gülümseme geliyormuş. Arkadaşım Co ile bunu deneyelim dedik ve ben money dedim o fotoğrafımı çekti. Bunu feysbukta, altında  "money:)" şeklinde paylaştık. Gelen yorumlar muhteşem. Çünkü herkes beni işe girdi zannedip tebrik mesajları atmaya ve fotoğrafımı beğenmeye başladı. Sanırım bundan sonra money derken değil bu güzel tesadüfü hatırlarken gülümseyeceğim..

2 Ağustos 2011 Salı

Sanat Yapalım.

Hayalimi yazmak geldi içimden.. Mutlu eder ya bizi bir an düşünmesi bile.. Bütün ciddi işlere inat hadi "sanat yapalım" diyorum ben. Sanat ciddi değil mi diye sorduğunuzu duyar gibiyim. ciddi hem de bütün ciddi işlerden çok daha ciddi. Eğer ki, sadece şimdi için, sadece başkaları için çalışıyorsak fani işler yapıyoruz. Çünkü başkaları demek zaten ölümlü demek değil mi? Hangimiz sadece gelecek için birşeyler yapıyoruz. Herkes kendi geleceğiyle uğraşsa, kendi geleceğimiz bile fani değil mi? Sonuç, bizden sonrası için birşeyler yapmak. Düşünelim, üretelim, savaşmayalım, sevelim. İnsanların ırklarıyla farklılaştırmak yerine küresel problemlere kafa yormayalım mı? Küresel ısınmanın önüne geçemiyorsak, gelir dağılımı adaletsizliğini çözemiyorsak, insan hakkı ihlalleri oluyorsa, medeniyetler halen çatışıyorsa, Afrika'da ölen çocuklar için 21.yy'da bile birşey yapamıyorsak bu insanlık ayıbı değildir de nedir? Kendi önyargılarımızı bir kenara bırakıp, insanlığın ortak mirası olan dünyamıza neden iyi bakmıyoruz? Neden iyi şeyler yapmıyoruz? Sanat, hem insanı hem dünyayı güzelleştirir. O nedenle "Sanat Yapalım." Sanatla duyurmayalım mı sözümüzü..

1 Ağustos 2011 Pazartesi

İstanbul Modern Sanat Müzesi'nde 3 sergi..

Haftasonu İstanbul Modern Sanat Müzesine gittim, aslında ne olduğunu da bilmeden. Üç tane sergi vardı elimize güvenliğin tutuşturduğu broşürlerde. Sanılanın aksine öğrenciler için makul bir giriş fiyatı var aynı zamanda. Müzeye kafe bölümünden girmeyi tercih ettik. Kafesi hem nezih hem deniz manzaralı. Bu nedenle müze için değil, yemek yemek, birşeyler içmek için de gelinebilinir İstanbul Modern'e. Çok sıkı bir güvenlik takibi var. Fotoğraf çektirmek kesinlikle yasak. Güvenlikler resmen çarpaz ateşte bekliyor. İlk gezdiğimiz sergi Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar'dı. Farklı kültürden sanatçıları yanyana getirerek ev sahipliği yapıyor müze. İlk girdiğimizde bizi karşılayan "küre" öyle bir şaheser ki fotoğraf çektirmeyi çok isterdim. Dijital alanda "dans eden kız" görsel şölen yaratıyor. Yukardan tutturulmuş, havada asılı olan piyano yerçekimiyle zıtlaşıyor resmen. Ve daha birçok eser görülmeye değer.. İkinci olarak gezdiğim sergi Kayıp Cennet. Küratörlüğünü Paolo Colombo ve Levent Çalıkoğlu'nun yaptığı sergi sanatçılar, doğaya özellikle hayvanlar alemini etkileyen konulara değinmektedir. Sanatçılar videolar aracılığıyla anlattığından olsa gerek, çok karanlık bir ortamda izleyiciye sunuyor,doğayı. Gezdiğimiz bir diğer sergi ise, Masum Suretler.. Lale Tara'nın anne ve çocuk temalı fotoğrafları izleyiciye değişik hikayeler sunuyor.

Ve çok güzel bir yanı daha var İstanbul Modern'nin. O da Kütüphanesi. Öğrendiğimiz kadarıyla sadece kütüphaneye ücretsiz giriş yapabiliyor ve herkes faydalanabiliyormuş. Benden tavsiye..

29 Temmuz 2011 Cuma

J O S S S T O N E

Dün Santral-İstanbul'da bir star vardı: Joss Stone. Açılışı "You Had Me" ile yaptı. İlk şarkının ortasına da yetişmiş olsam, kalabalığa doğru bilinçsizce attım kendimi. Derken Joss herkesi öne davet etti ve bir anda kendimizi vipte bulduk. Böylece daha yakından görme fırsatı buldum ve bir kez daha hayran kaldım. Samimi ve içten enerjisi bu kadar mı yansır dinleyiciye ve bu kadar mı güzel olurr hem sesi hem kendisi ve gülünce kısılan gözleri..
Sunday Times’a göre 9 milyon pound’dan daha değerli ve 30 yaşın altında olup İngiliz ve İrlandalı sanatçılar arasında en zengin beşinci müzisyen. Buna rağmen mütaviziliğinden vazgeçmeyen, seyircisinin tepkisine kayıtsız kalmayan bir sanatçı. Aramızda bayılan bir kızı farkedince şarkıyı durdurup nasıl olduğunu soran ve onu sahne arkasında sağlık kontrolü yapılırken ona sarılann biri işte. Ve sırf bu yüzden neden bayılmadım diye kendime kızmadım da değil. Aynı zamanda sahneye termosunu getirip, şarkı aralarında çayını içerek hepimizi şaşırtan da o..
Dün gece bize 70lerin ruhunu fazlasıyla yaşattı.. Bu nedenle kii "Joss" diye bağırdım sürekli, bu yüzden kendimizden geçtik şarkılarıyla.. Her ne kadar Amy W.'den bir şarkı söylemesini beklesek de "she is not here anymore." cevabını alsak da, her ne kadar seyirciye attığı çiçeklerden yakalayamasam da.. O benim için Janis Joplin'den sonra gelen ikinci efsane..





Not. Fotograf için Yağız'a,video için Gülay'a teşekkürler..



28 Temmuz 2011 Perşembe

Aşkın adı da olsa tek kelime..

Nedenini bilmediğim bir aksaklıktan dolayı bir süreliğine bloğumu açamadımm. Acaba bir daha hiç açılmayacak mı diye düşündüm sonra bir anda karşıma sistem çıkınca çok mutlu oldummmm. Seviyorumm seni blogumm amatör ruhumu ortaya koyduğum burda büyüdüğüm bir yersin sen. Yalanın olmadığı sadece ben olduğum yersin.. Umarım beni hiç üzmezsinnn..
Harflere bastıkça dökülür kelimeler..Bugünse sevmek ya da sevilmekten bahsetmek ister gibi bir hali var cümlelerin.. Ama utanıp sıkılır yan yana gelmekten. O yüzden ben açayım konuyu sevmeyi ve sevilmeyi.

Aşık olmak mı lazım aşkı anlatabilmek için?
Sevmek mi lazım kurabilmek için aşk cümleleri?
Samimiyettir bence önemli olan..
Düşünebilmektir sadece biraz empati kuruyorsan..
Nasıl ki cümlelerin bir anlamı varsa,
İnsanın da ruhu var aşkın arkadaşı olan..
Uzaktaysa eğer sevdiğin,
Göremiyorsan yüzünü üzülme 
Hafif yerinden oynadığında kalbin
                   Ruhlarınız buluşur,
                                              Bedenler ayrı olsa da.. 

Joss Stone - 2011-07-28 00:00:00 - Istanbul, Turkey, Santral Istanbul

Joss Stone - 2011-07-28 - Istanbul, Turkey, Santral Istanbul

26 Temmuz 2011 Salı

Hoşçakal Amy..


Artık bir efsane o..
Amerikalı gitarist Jimi Hendrix, The Doors grubunun beyni Jim Morrison, Nirvana grubunun solisti ve gitaristi Kurt Cobain, Rolling Stones grubunun kurucusu Brian Jones vee 14 yaşımdan beri dinlediğim hayranı olduğum,odamda posterine ara sıra baktığım başka bir efsane Janis Joplin gibi.. Hepsinin ortak bir özelliği var yeteneklerinin dışında; alkol ve uyuşturucu bağımlılığının olması ve hepsinin 27 yaşında hayatlarını kaybetmesi..
Kırgındım aslında Amy'e. Avrupa turnesinin Belgrad ayağında şarkı sözlerini unutmuştu ayakta bile kalmakta zorluk çekiyor en sonunda konserini yarıda bırakmak zorunda kalmıştı. Belli ki alkol ve uyuşturucu yüzündendi. Sonraki konseri İstanbul'daydı. Gelmişti; fakat sahneye çıkmamış,son gün konser iptal edilmişti. Bense şımarıklık diyordum. Seyircilerine hiç mi saygı duymaz bir sanatçı, öyleyse neden konsere çıkıyor sadece cd çıkarsın diyordum.
 Anladım ki, varolmanın dayanılmaz acısını taşıyamıyormuş, belli ki çıplak hissediyormuş kendisini..Her ne kadar anlamaya çalışsak da böyle deyip geçelim. Çünkü anlayamayız ne kadar zorlasak da, ne kadar anlıyormuş gibi yapsak da.. Bize kalan iki albüm olsun.. Ne sansasyonel hayatı ne uyuşturucu bağımlılığı.. "su testisi su yolunda kırılır." demekten çok daha vicdanlı..

Kadın şiddetine son!!!

Pazar günü tünelden başlayıp Taksim meydanına doğru bir yürüyüş vardı. Ne amaçla diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Cevap: KADINA ŞİDDETE HAYIR..demek için yürüdü binlercesi. Sloganları öyle hırslı atıyorlardı ki belliydi her biri en az bir kere tatmıştı şiddeti. Ağızlarından çıkan her kelime bir tokattı aslında; ama kadın ruhu şiddete şiddetle cevap vermezdi. Sadece tepkiydi onlarınki..Kadın kadına birlik olup göstermekti güçlerini.. Önden iki tane cenaze yürüyordu temsili ve ardından binlerce kadın, ellerinde "Doğurduklarımız tarafından öldürülüyoruz" "Asla yalnız yürümeyeceksin" yazan dövizlerle.. İşin görünen kısmıydı morluklar, kan, ölümler.. Peki görünmeyen kısmı? Psikolojik şiddet yaşayan milyonlarca kadın değil miydi, onların ruhunu yaralayan en az bir dayak kadar..Ne yazık ki Kadın ve Aile Bakanlığı’nı kaldırarak yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı getiren hükümet umarım kadınların bu mücadelesine destek olur ve dilerim ki daha caydırıcı cezalar uygulansınki Ceylan Soysal, Ayşe Paşalı, Şemse Anlak, Dilek Koçyiğit örnekleri yaşanmasın..

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Mevzuniyetim


Cuma gününden başlamıştı cumartesinin stresi.. Gerginlik,mutsuzluk ya kötü geçer sanısı..Neyse ki Ankara'ya adım attıktan sonra bütün telaşlarım o havanın sakinliğinde eriyip gitti.. Ankara'nın en güzel tarafı işte bu.. Ne kadar sabırsız olursan ol sabırlı olmayı öğretir sana, aceleci olmanın gereksiz olduğunu.. Herşeyin olacağına varacağını.. Bu Temmuz ayının son günlerinde yine bana tüm güzelliklerini sundu Sevinç olarak doğduğum bu şehir..
Cumartesi günü sabah kahvaltı yapamayacak kadar heyecanlıydım. Hemen evden çıktım ve taksiye atlayıp Sezar'ın stüdyosuna gittim. Henüz uyanamadığımı anlamış olacak ki bol kafeinli bir kahve yaptı bana. Bu sırada nasıl bir makyaj yapacağımızı konuştuk. Sezar'ın tarzını az çok bildiğim için siyahtan vazgeçmeyeceğimi söyledim. Önce saçım yapıldı su dalgası.. Ardından Sezar'ın sihirli elleriyle makyajım..
Veee okula geldiğimde ailemi karşılayıp onları salona aldım. Babam her zamanki gibi yasakları delip babanemle birlikte protokole oturmuştu bile. Ardından iktisatçıların bulunduğu yere gidip yerimi buldum ve tören başlayana kadar arkadaşlarımızla hatıra fotoğrafları çekindik. Tören derecelilerle başladı ve sonra ilk olarak iktisatçılarla devam etti..Sahneye uğurlu sayım olan 8.sırada çıktım fakat bütün bölümleri beklemek biraz sıkıcı gibiydi her ne kadar yerimde duramasam, bizimkilere el sallasam ve Mehmet'e teşekkür belgemle poz versem de.. Artık çok sıkılmış olucam ki sahneden inip Başkanla resim bile çekindim. Tekrar sahneye döndüğümdeyse Ece'yi aramaya koyuldum  450 kişinin bulunduğu platformda. Derken o kadar kişinin arasından Gizem'le karşılaştım ve kendimizi bir anda en önde bulduk. Ve bir anons geldi. "Kepleri atmaya hazır mısınız?" diyee ve hepbirlikte coşkuyla kepimizi attık..
Bundan sonrasının güzel olması dileğiyle..

21 Temmuz 2011 Perşembe

Mezuniyete Çeyrek Kala..

İngilizce derslerimi vermem mezuniyetimin arifesi demekti.Veee şu an o arifedeyimm.. Cumartesi günü mezuniyet törenim var. 2 gün sonra Ankara'da olmam gerekiyor. Ne biletimi aldım ne kıyafetim tamamen hazır. Bu nasıl bir yaşam tarzıdır. Herşey son dakika.. Bir tek makyajım için randevu aldım gerisi spontane. Provasına bile gidemeyebilirim mezuniyetimin.. Ama heyecanlı mıyım evet hem de çok..Altı sene verdiğim mücadelenin bitişi mi bu yoksa yeni bir mücadelenin başlangıcı mı bilmiyorum. Söylediğim tek birşey var ki o da herşeyin hayırlısı..

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Ankara ve RocknCoke

Hızlı bir haftasonun ardından pazartesiye enerjik de başlasam hafif bir dağılmışlık var üstümde..Perşembe gecesinden yola çıkıp sabaha karşı Ankara'daydım öncelikle. 3.evim olan aştide sevdiklerimin beni karşılamasıyla bütün günüm süper geçti. Sabahın hafif bir serinliği vardır Ankara'da.. İşte bu Temmuz ayının bir sabahında ağaçlı sokakların arasında yürüyerek ortaokul günlerimin geçtiği Emeke kahvaltıya gittik. Biraz bahçelide vakite geçirdikten sonra eve döndüm. Bir ay kadar uzak kaldığım evimden yazın güneşin batışını izlemeyi özlemişim. Turuncu ışığın salona salondan uzun koridara dağılmasıylaa anlarız zaten yazın gelişini. Gitmeden önce budaklanmış ağaçlarımı yemyeşil buldum geldiğimde. O zaman kırıldım kendi içimde çocukluk arkadaşlarım olan kavaklar bensiz nasıl da yeşerdiler, her gece odamın penceresinden seyrettiğim çamlar beni unuttu mu diye? Dedemin ektiği dut ağacının altında oturdum, konuştuk biraz, hasret giderdik.. Ve akşam serinliğinde çocukluk rüyalarımın arasında uykuya daldım..
Cumartesi günü eğitim hayatımın en önemli sınavlarından birine girdim. Biraz umutlu çıktığım bu sınav sonra arkadaşlarımla yemeğe gittim ve ardından İstanbula dönüş..
Pazar günü gitmeyi planlamadığım bi festivale: Rock n Coke'a gittim kardeşimle. Akşamüstü gitmemizin sebebi, güneşin tepemizdeyken çok da eğlenemeyeceğimizi bildiğimizdendir ki erken giden arkadaşlarımızla konuştuğumuz da iyiki öyle yapmışız dedik. Athena'nın sonlarına yetiştik hani bir şarkısı var yaa:" Been meselaa uçarım meselaa yerlere göklere sığamıyorum" u söyledik ve Athena gitti. Ardından Coca cola sahnesinde alternatif bir grubu dinledik şu an adını hatırlayamadığım. Bittiğinde Vodafona Free zone sahnesinde performansına aşık olduğum bir adam Gaslamp Killer çıktı. Türk şarkılarından başladı ve öyle profesyonel bir geçiş yaptı ki bir anda kendimizi elektronik müzikte kaybederken bulduk..
Veee Travis'i beklerken festival alanında dolaştık biraz. Travis çıktığında sahneye şarkılarıyla mest olduk. Hep bir ağızdan mırıldandık..Eskiyi hatırladık.. Performanslarının sonlarına doğru grubun bütün üyeleri sahnenin en ucuna geldi ve sadece gitarla "flowers in the windows" u söylediler daha doğrusu söyledik..
Moby sahneye çıktığındaysa biraz yaşlandığını, yer çekimine karşı koyamadığını gördük. Moby'nin enerjisi ve afro-amerikan kadının sesi muhteşem ötesiydi. İzledikçe aklıma Ankara'daki C.tesi November geceleri gelmedi değil.En sonundaysa "lift me up" la gecenin son vuruşunu yaptı Moby ve bizi kendimizden geçirdi..
Böylece bir haftasonu da böyle geçti..

13 Temmuz 2011 Çarşamba

LOGOS

Sarının rengi damladıkça duvara
Dökülür kelimeler zihinden kağıda..
Sihirli sözcükler çıktı ağzımdan.Harfler yan yana
Dizildi; kaderini çizmek için hikayenin, şiirin ya da şaririn..
Her kelimenin bir disiplini var kendi içimde
Kimisi devrik olan
İşte bu devrik kelimeler beni yontan..
Yazılan herşey yazıldı,bulunan her kelime kullanıldı..
Okuyan bilir enerjisi vardır harflerin..
Titreşimden oluşan kelimelerin..
Su akar yolunu bulursa
Yazı da akar hikayelere dolar..

12 Temmuz 2011 Salı

HAYAT 3,2,1

Hayat işte bu. Neredeyiz, kimiz, amacımız ne biz napıyoruz? gibi sorular; var da var. Halbuki adı "dünya" olan elips şeklindeki bir küre yok mu? İçinde canlıları yaşayan,cansızları barındıran, varlıkların ruha sahip olduğu, ruhların duyguları olduğu bir dünya değil mi bizimkisi? yani Kocaman dünyamızda küçük küçük dünyacıklar..Her biri başka bir hikaye, hikayecikler..kendi hikayesinin içinde başrolü kapmaya çalışan  insanlar,insacıklar.. Bazısı figüranlıktan terfi etmiş yıldızlığa, bazısı bahtı açık doğmuş anasından.. Kader deyip köşesine çekilen mi yoksa kaderle mücadele eden mi daha şanslı bu hayatta? Ruhumuz giydiğimiz en temiz gömleğimiz değil mi, içimizdeki sesle arkadaş olan..Güzel enerjisiyle hayatımızı pembeye boyayan..Gözlerimize yansıyan..Ya da içimizi karartan,nefes aldırmayan,rengi olmayan..

11 Temmuz 2011 Pazartesi

La Nina

Müziksiz yazı yazılır mı? Bu cümleyi yazabildiğime göre evet. Ama siyah beyaz bir film gibiymiş. Bu arada ofiste yazmayı iyice alışkanlık haline getirdimmm galiba. Yazmayı ciddiye aldığımdan mıdır acaba? Her neyse yaz iyice geldi bunu Temmuzda söylemek çok şaşırtıcı değil.Çünkü La nina etkisi  (Batı Pasifik Okyanusu'nda görülen okyanus akıntısının normalden daha ılık olması) sayesinde bu yıl sıcakları normalin altında biraz düşük hissettik. Bu durumdan çok şikayetçi değilim desem küresel bir tepki çeker miyim? İstanbul yazını az çok biliyorum fakat yazın hiç bu kadar uzun süreli kalmamıştım. Ankara'nın bozkırından gelmiş biri olarak hem nemin olmayışı hem de oturduğumuz semtin akşam rüzgarları yazı yaşanabilir yapan özelliklerinden birkaçı. Dolayısıyle ne kadar geç bayıltıcı sıcak olursa o kadar az bayılırız diye düşünüyordum. Bu yüzden La ninaaa etkisiniii çoooook seviyorumm..

8 Temmuz 2011 Cuma

KUMA

Veee bugün haftanın son günü Kuma pardon Cuma :-) Claudia adındaki portekizli arkadaşım Cleri Kile okunduğunu düşünürek Cumaya Kuma demişti bundan sonraki cumalarımız kuma oldu. Bazı cumalar çok eğlencelidir. Duymazsın belki ama ritmik şarkı söylerr. Bazı cumalarınsa bir hüznü vardır. Bitişi gibidir hayatın..Öyle bir tat bırakır zihinlerde ve görmezden gelirsin..
Dün tesadüfen yanından geçtiğim masada Cumhuriyet gazetesinin "Kitap" ekini görüp aldım. Sırayla bütün sayfalarını karıştırırken bir yazı beni çok etkiledi. Selçuk Erez köşesinde Ahmet Erözenci'nin yazdığı "bir gölgenin ardından" adlı kitaba değinmiş. O kitaptan küçük bir alıntı yapmış olmasına rağmen okuduğumda kendimi ağlar buldum. İşin daha kötü bir tarafı okurken ofiste olup bu durumu insanlara açıklıyamamış olmam..
Bu arada dün Ankara'dan gelen arkadaşlarımı Taksim Gezi parkının Gümüşsuyu tarafındaki çay bahçesine götürdüm. Oturduğumuz yerden görünen boğazın ışıkları ayrı bir egzotiklik katıyordu. Arka arkaya söylediğimiz çayları tokuşturup shot yaparak da çakırkeyif olduk. En sonunda garson bir çay da bizden içer misiniz teklifine tabiki eveeet diyerek biraz daha oturduk ve açık havada bir yanımızda boğaz manzarasıyla güzel bir Temmuz akşamını geride bıraktık..

7 Temmuz 2011 Perşembe

MONSTER FELSEFESİ..

Ofisten tek başıma yazıyorum. Kulaklık var son ses müzik dinlemekteyim. Bir telefon geldiğinde ise ışık yanıp sönüyoor. Bir gözüm telefon ışığında yani. Bir konum yok deneme 1,2,3 yani. Aslında ne çok şey var yazmamız ve aynı zamanda okumamız gereken.. Hadi yazalımmmmm.. Dünki yazımda içimizdeki sesten bahsetmiştim. Bu sefer içimzdeki canavardan bahsetmek istiyorum. Evet bir ses varsa canavar da aynı şey değil midir? Hayır o ses bu canavar ahahaha emiri veren bir ses eyleme geçiren bu canavar Lady gaga monster geldi aklımaa. MOnster Felsefesi var mıdır acaba? Yoksa da bundan sonra olmalı bence. İçimizdeki ses sadece konuşur. peki davranışları yapan kimdir? Biz mi? Hayır. Senden öte bir sen daha var. İşte o senden başka sen olan varlık canavarımız bizim. Normlara uyan kendimizsek eğer, isyan eden canavar. İstemediğimiz birşey varsa yaptığımız, isteyen yine o.. Hep zıtlaşıyor mu derseniz? Tabiki canavarlar özelliği hep değişir. Ama kimi zaman bize doğruyu söyler. Doğruyu söylemediği zamanlarda da yine doğruyu söyler. Ya biz onu anlamayız ya da anlıyormuş gibi yaparız ya da doğru söylemediğini zannetme gibi bir yanılgıya düşeriz. Peki doğru olan ne? Canavar mı biz mi? ya da biz mi canavarız ya da canavar aslında biz mi? İşte monster felsefesii budur. Nerde canavarlaşıp nerde kendin olacağını bilmektir. Ya kendini cavarlaştırırsın ya da içindeki canavarı ehlileştirirsin.Eğer ehlileştirmenin kimyanı bozduğunu düşünüyorsan kendini canavarlaştırmazsın içindeki monsteri senleştirirsin..
Bense içimdeki Taneri ortaya çıkarmak istiyorum.. Bu sistemde "o yea" demek isteyen binlerce insan var. O yüzden monster felsefenizi siz seçin. Ve "o yea" demeye devam edin veya etmeyin..

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Yaşar,lives more lives..

Yesterday was the concert Yasar in Kuruçeşme Arena. "7 climate 4 district" project has modernized them by selecting songs from all over Turkey proper. The purpose of us in our hearts to offer its own interpretation of the songs .. Consists of the local songs in the first half of the concert, consisting of 12 folk song. Regions of Azerbaijan to Sivas and Izmir,from İzmir to Marmara "Island Coast" how we went. But too many are not interested in I have heard a kind of companion Songs .. "Kağızmana Ismarladım" that the folk songs of Kars, Sivas is the song of that night, I have learned Yildizelı.When I heard master of folk music Neşet Ertaş, standing and clapped respectfully. Yasar second half of the concert, sang the most popular tracks. If we say tried to voice becomes much more accurate. Because it was clear that he was too patient. "Acıtmıyor Sevdan" excited, lamented with "Sebepsiz Fırtına" . Although the occasional sound of your ear piece even though many more wiped away the cobwebs.

yaşar daha çok yaşar..

Dün Kuruçeşme Arena'da Yaşar konseri vardı. "7iklim 4 bucak" projesiyle Türkiyemizin dört bir yanından türküler seçerek onları modernize etmiş. Amacı gönlümüzde yer eden türküleri kendi yorumuyla bize sunmak.. Konserin ilk yarısı 12 parçadan oluşan bu türkülerden oluşuyor. Azerbeycan yöresinden İzmir'e, İzmir'den Sivas'a, Sivas'tan Marmara "Ada Sahilleri" ne kadar dolaştık. Duyduğumda eşlik ettiğim ama çok fazla ilgilenmediğim bir tür Türküler.. "Kağızmana ısmarladım" türküsünün Kars'a ait olduğunu Yıldızeli Türküsünün Sivaslı olduğunu o gece öğrendim ben. Kör cahilim ama koca üstat Neşet Ertaş'ı duyduğumda ayakta saygıyla alkışladım. Konserin ikinci yarısı Yaşar en beğenilen parçalarını seslendirdi. Seslendirmeye çalıştı dersek çok daha doğru olur. Çünkü kendisi söylese de hasta olduğu herhalinden belliydi. "Acıtmıyor Sevdan"la coşturdu,"Sebepsiz Fırtına"yla hüzünlendirdi. Her ne kadar sesi ara ara gitse de daha birçok parçasıyla kulaklarımızın pasını sildi.

5 Temmuz 2011 Salı

sevictories: TÜNEL ŞENLİĞİ ve 360 ve KRAL EV SAHİBİ

sevictories: TÜNEL ŞENLİĞİ ve 360 ve KRAL EV SAHİBİ: "Yazımın başlığı cumartesiyi anlatsa da cuma gününden başlayıp bütün bir haftasonunu anlatacağım size.Cuma günü sosyalleşme planları yapıp ta..."

sevictories: DENEME 1,2,3

sevictories: DENEME 1,2,3: "Bugünki yazımı ofisten yazıyorum.Sarı ışığım yok yanımda.Başlığım da belli değil. Acaba yazmanın bir zorunluluk olduğunu mu zannediyorum ben..."

TRIAL 1,2,3

I'm in the office and my yellow light is not next to me. My title is also unclear. I think writing is a necessity for me to know I wonder. So is it? A hope .. As far as Selim İleri said, in the words of our youth going for something to change the type  .. If you do not change the type of mine, something of myself to see changed? If we go inside ourselves hoarse tones of a beautiful art. When screaming a little faster make paint, or notes or articles .. It sounds corny which turns into beauty adding our love. Searching what belongs to us and half the rest of us.. That the Son of Man, What a mind to have a little more? This is why the reason for censorship. Pinch even more raucous sounds, put down a little bit more ..

DENEME 1,2,3

Bugünki yazımı ofisten yazıyorum.Sarı ışığım yok yanımda.Başlığım da belli değil. Acaba yazmanın bir zorunluluk olduğunu mu zannediyorum benim için. Peki öyle değil mi? Bir umut.. Selim İleri'nin dediği gibi gençliğimizde zannederdik yazdıkça birşeyleri değiştirmeyi.. Benimki de birşeyleri değiştirmek mi yoksa yazdıkça kendimin değiştiğini görmek mi?
İçimizdeki kısık sesleri çıkarsak ortaya sanata döksek bir güzel. Bağırdıkça biraz daha hızlı vursak fırçalara ya da notalara ya da yazılara..O bayat sesleri güzelliğe dönüştürsek sevgimizi katıp. Bize ait olanı araştırsak ne var ne yok yarım kalan.. İnsanoğlu bu, biraz daha düşünse neler var? Bu yüzdendir sansürlerin sebebi. Kısık sesleri daha da kıstırmak,azıcık daha bastırmak..

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Tunnel festival and 360 and Host of the King

Explains the title of my post from Saturday. Friday begins the day you'll tell a whole weekend. On Friday, making plans about the socialization, suddenly poured down rain and so i couldn't go out . However,Co was on the way,i couldn't say -i gave up going out and you went home! I mean my mother and me didn't prefer saying like this. Although the rain fall down to our plans, the Assembly on Friday by playing at home, we had Americano.
On Saturday, we had been waiting for tunes festival since several times.On Tunel Kave street,I caught in the middle of Sezgin Olgaç the performance of the trio fun. It had an atmosphere that people of all ages are there. People spoke a single language: "Dance".. Such a street dance party means "there is a life on the streets". We walked along the Asmalımescit.Then, a bit hanging out in Offpera . 360 the real fun began planning to go home and drink a glass of milk. Not only we had been enamored with a 360 degree view but also did we watch the show of their dancing on the table next spider-women. And then time to return home..
Invited to a barbecue party on Sunday, so yesterday. Early in the morning we went to the beach house where we met friends of our family. Everything was fully wooded with this invitation was a great breakfast in the garden. We did a family conversation at that moment I realized to miss. We were left alone with the family elders,some of my all cousins swimming in the pool sometimes sunbathe. Some of us hammock swing. With rakı well as a super tasty meal comes barbecue waiting for us. I think the best appetizer on the table our sincere conversation. Therefore, even broken my record to rakı. Of course,Due to the fact that "the King hosted" share of 3th tap with us. "We have three taps.First tap is hot water. The second tap is cold.The third one is.." he said, and he showed the bottle. For this reason, never left empty cups; rakı flowed like water. Trying to sing accompanied by guitar and piano over ipad turkish art music marked the end of the night. Home owners have spent the most positive energy. And, finally, a moment in everyone's thoughts said, pulling a video left behind..

TÜNEL ŞENLİĞİ ve 360 ve KRAL EV SAHİBİ

Yazımın başlığı cumartesiyi anlatsa da cuma gününden başlayıp bütün bir haftasonunu anlatacağım size.Cuma günü sosyalleşme planları yapıp tam evden çıkmaya niyetliyken ani bastıran yağmur beni eve kilitledi.Co adındaki arkadaşım beni evden almak üzere yoldayken ben vazgeçtim çıkamıyorum sen eve dön! demek ne annemin hümanistliğine ne de benim misafirperverliğime uymadı. Her ne kadar planlarımız yağmura düşse de, cuma akşamını evde Americano oynayarak geçirdik.
Cumartesi günü,günlerce beklediğimiz Tünel Şenliğine gittik.Akşama doğru Tünel Kave'de ortasında yakaladığım Sezgi Olgaç triosunu eğlenceli performanslarını izleme fırsatı buldum. Öyle bir atmosfer vardı ki,her yaştan insanlar ordaydı. İnsanlar tek bir dil konuşuyorlardı. Dans..Ancak böyle bir sokak partisi "sokakta hayat var " dedirtti.Ardından Asmalımescitteki kalabalığa bıraktık kendimizi.Offpera'da biraz soluklandık. Tam eve gidip sütümü içmeyi planlarken asıl eğlence 360'da başladı. 360 derece İstanbul manzarasıyla büyülendik ve örümcek kadınların önümüzdeki masada yaptıkları dans şovunu seyrettik.Ve eve dönüş vakti..
Pazar günüü yani dün barbekü partisine davetliydik. Sabah erkenden sahilde buluştuğumuz yakınlarımızla aile dostumuzun evine gittik. Herşeyin dört dörtlük olduğu bu davete harika bir kahvaltıyla başladık.Dört bir yanımızın ağaçlarla kaplı olduğu bahçede yaptığımız aile sohbetini özleğimi o an farkettim. Aile büyüklerini başbaşa bırakıp biz kuzenler havuza girip güneşlendik.Kimimiz hamakta sallandık.Sıra barbeküye gelincee süper lezzetli rakılı bir sofra bizi bekliyordu. Bence masadaki en güzel meze samimi sohbetimizdi. Bu nedenle rakı dublemde rekorumu kırmış bile olabilirim. Tabi bunda "Kral ev sahibesi"nin 3.musluğuu sonuna kadar açmasının da payı çok büyük. "Bizde 3musluk var.1.musluk sıcak su.2musluk soğuk su.3.musluk" dedi ve şişeyi gösterdii .Bu nedenle bardağımız hiç boş durmadı; rakılar su gibi aktı. Gitar ve ipad üzerinden piano eşliğinde söylemeye çalıştığımız tsmler gecenin sonuna damgasını vurdu. Ev sahiplerinin pozitif enerjisi ve renkli sohbeti sayesinde geçirdiğim en eğlenceli aile toplantılarından biriydi.Ve en sonunda herkesin düşüncelerini söylediği bir video çekerek de bir anı bıraktık arkamızda.. .

1 Temmuz 2011 Cuma

THE YELLOW LAMP-ROOM

Actually a process to decide. Instability in the throes of the process alternatives .. We asked more than an attempt to find the best reason for throes. After that point, decision now turns into "VİCTORİES". The ambivalence of the title and I did live at the moment, this spelling the name:
"Cold returning fluorescent yellow-white to a summer sun. Everyone poured their own individuality of the rooms that face the world becomes another.
Pouring words, along the yellow lamp-room .."

SARI LAMBALI ODALAR

Karar vermek bir süreçtir aslında. Kararsızlık da o sürecin sancısı..Daha çok aklımızdaki alternatifler dışında en iyisini bulma çabasıdır sancının sebebi. O noktadan sonra karar vermek artık bir zafere dönüşür. Bense kararsızlığını yaşadığım ismi şu an başlık yaptım bu yazıma:
"Soğuk floresan beyazından bir yaz güneşi turuncusuna dönmektir sarı. Herkesin kendi bireyselliğiyle yüzyüze geldiği odalara dökülünce bir başka dünya oluverir.
Dökülsün kelimeler,sarı lambalı odalara."